29 Ekim 2010 Cuma

TRICK-OR TREAT?


İşte yine yılın bu zamanındayız...

Gerçek bir ucube gibi giyinmenin yalnızca hoşgörüldüğü değil, aynı zamanda şiddetle tavsiye edilerek desteklendiği yılın tek gününde... Balkabaklarının oyulduğu, diyabet ile boğuşanların acil servisleri doldurduğu, herhangi bir günde komşularıyla göz göze gelmekten dahi kaçınan Amerikanların yabancılara günün anlam ve önemine uygun olarak tasarlanmış envai çeşit şekerlemeler dağıttıkları, alışveriş merkezlerinden kişisel konutlara kadar her yerin örümcek ağları, zombi maskeleri, iskelet maketleri ve buna benzer gotik, dekoratif ürünlerle kaplandığı yılın bu ilginç gününde. Amerikanlar bu güne ‘Halloween’ adını takmışlar. Ülkemizde ise bu eğlenceli çılgınlığın adı Cadılar Bayramı.

31 Ekim Cadılar Bayramı Kuzey Amerika, İrlanda ve Britanya’da aktif olarak kutlanan geleneksel bir gün. Nereden çıkmış bu Haloween kültürü? Neden bu kadar popüler? Daha da önemlisi neden İstanbul’da bugün için özel olarak planlanmış, otuzdan fazla temalı parti düzenlenmekte?

Cadılar Bayramı’nın da çıkış noktası -Amerikan dünyasındaki pek çok özel gün için de geçerli olduğu gibi- yine dini boyutlara dayalı. Topyekün savaş döneminde evlenmelerine izin verilmeyen aşıkları buluşturan rahip Valentine’ın anıldığı, yılın en ticari kutlaması ‘Valentine’s Day’ yani sevgililer gününde olduğu gibi, korkunç gözükebilmek için yapılan tüketim çılgınlığı Cadılar Bayramı da; Samheinların ruhani törenleri Celtic’in düzenlendiği 31 Ekim gününe tekabül etmekte. Samheinler bu günün; ruhlar dünyası ile gerçek dünya arasındaki perdenin inceldiği, zararlı ve zararsız ruhların ve diğer paranormal varlıkların kendi dünyalarına sızabilecekleri bir gün olduğuna inanmaktalardı. Spirituel yönden çeşitlilik gösterdiğine inandıkları 31 Ekim gününde büyüklerin küçüklere masallar ve hikayeler anlattığı, klanların birlikte oturup dualar ettiği ve ortak kültürel mirasımıza katkıda bulundukları bugün, günümüz dünyasında çocukların en sevdikleri süper kahraman kıyafetlerine büründükleri ve komşu evlerinden şekerler toplayarak balkabağı üretimine destek verdikleri bir gün haline gelmiş bulunmakta. Buna ek olarak Cadılar Bayramı, Amerikan korku sineması için bir grup gencin hormonsal festivalinin maskeli bir katil tarafından kesilerek, kanlı bir katliama dönüşebilmesi için de bulunmaz bir atmosfer sağlamakta. Peki, Amerikan Rüyası’nın tüm can damarlarına hizmet eden bu ucube şovu neden ülkemizde Cumhuriyet Bayramı’ndan daha fazla ilgi görmekte?

Bugün 29 Ekim 2010. İlkokul birinci sınıftan beri bizlere empoze edildiği gibi, ‘bir dizi devrimler ve bağımsızlık savaşımız ile kurulan’ Türkiye Cumhuriyeti’nin 87. yıldönümü. 87 yıllık bir kahramanlık hikayesinin okullarda şiirler ve şarkılarla, sokaklarda bayraklarıyla yürüyen insanlarla, Çankaya’da düzenlenen resmi protokolle kutlandığı, halkımızın milli duygularının tavan yaptığı Cumhuriyet Bayramı. Bir soru daha sevgili arkadaşlar; 87 yıldır neyi kutluyoruz? Ve neden iki gün sonra kitlelerin eğleneceği, ülkemizle pek de alakası bulunmayan Cadılar Bayramı popülarite yarışında Cumhuriyet Bayramı’ndan daha çok kişiye ulaşabilmeyi başarabildi?

Bilincimin mental bir resim yaratabildiği ilk cumhuriyet bayramında, hayat boyu aktif üyesi olduğum okul korosunu hatırlıyorum. Yedi yaşında diyordum ki ‘Dökülen kanımızla, sönmez inancımızla, kavuştuk bizler sana, can veririz uğruna, gel tatlı şenliğimiz, gel kutlu benliğimiz.’ Biraz daha açıklığa kavuşturalım bu resmi. Ön dişlerim yokken ve daha önceden de belirttiğim gibi Örümcek Adam olmadığım travmasıyla boğuşurken bu      güfteler dökülüyordu bir grup birinci sınıf öğrencsinin ağzından. Hangimiz kan dökmüştük, hangimiz sönmez inanç ne demek biliyorduk? ‘Kutlu benlik’ kalıbına değinmek bile bu trajikomik tabloyu yalnızca biraz daha absürdleştirecek. Neler yaratılıyordu bizlerden, nasıl bir kostüm giydiriliyordu hala sabah kahvaltısını bitirmediği için azarlanan bu küçüklere?

Altıncı sınıf cumhuriyet bayramı...

Okul oratoryosunun vazgeçilmez elemanı ben, bu kez ‘Ölüm Kalım Savaşı Destanı Şiirleri’ okuyordum. on bir yaşında, cinsiyet farkını yeni yeni anlamaya başladığım günlerde, sanatsal kariyerimin zirvesinde, sahnede kollarımı yana aça aça, Azer Bülbül hissiyatıyla izleyicime aktardığım kısım bu kez şu şekli almıştı: ‘...Destanlar göverir tarlalarında, altın türküler boy verir. Bazen Karacaoğlan, bazen Yunus seslenir. Kanla boyanmış, yapış yapış pislik dolmuştu güzel yüzüm. Düşman kıyılarına vurmuştu Anadolu’m...’ Bu yoğun manifesto bu kez de bir cani maskesi takmıştı bana ve tüm tiyatro klübüne. Anlamasak da çoğunlukla söylediklerimizi, sahne egosu bulmuştu bu defa da bizleri...

Yirmi yaşında Taksim Meydanı’na çevirdim bu gün de gözlerimi. Yıllardır süregelen gelenek yine bozulmamış, insanlar Cumhuriyet Yürüyüşü adını taktıkları bu etkinliğe yeniden sarılmışlardı. Ellerinde Türk bayrakları, davullar, zurnalarla 10. yıl marşını benim on bir yaşındaki Azer Bülbül hissiyatımla söylüyorlardı. Bugün, cumhuriyetimizin bayramıydı. 87 yıldır süren yönetim sistemimize adanmış, milli, kitlesel bir vaziyet vardı ülkemizde. Yine şiirler okundu, şarkılar söylendi, yürüyüşler yapıldı, TRT büyük ihtimalle Rutkay Aziz’in başrolünü üstlendiği Cumhuriyet filmini yayımladı. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, geçtiğimiz günlerde Çankaya’da politika dünyası ve basın için elit bir resepsiyon düzenledi. Tüm halkımız ve yöneticilerimiz, Amerikanların Cadılar Bayramı’nda yaptığı gibi kostümler satın aldılar ve komşularına, tanıdıklarına şeker dağıtır gibi umutlar ve yalanlar dağıttılar.

Halloween günü çocuklar ‘Trick-or-treating’ dedikleri bir geleneği uygularlar. Kapı kapı dolaşıp ‘Trick or treat’ diye sorarlar ev sahiplerine. Bu trik ya da muamele şeklinde tercüme edilebilir. Bu demektir ki ya çocuklara doğru muamele eder ve beklendiği gibi şekerlerini verirsiniz ya da onların sizler için hazırladığı trik- yani kötü şaka-lara mağruz kalırsınız. Cumhuriyet Bayramı ve Cadılar Bayramı arasındaki benzerliği bulabildiniz mi? Ya da neden ülkemizde bu bayramın bu denli revaçta olduğunu?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının çoğu 29 Ekimlerde bayraklarıyla sokaklara düşmeye bayılırlar, referanduma ‘evet’ demeye de. Resepsiyonlar ve balolarda olmaktan gurur duyarlar, ‘cumhuriyet’ tanımını bilmemekten de. Üniversite öğrencileri ‘87. yılımız kutlu olsun’ şarkıları söylerler hep ama ‘İsmet İnönü referanduma evet diyecekmiş ne düşünüyorsunuz?’ sorusuna ‘Bilemiyorum, yaşlı olduğundan fazla bir etki gösteremez’ diye de cevap verirler. 'Siz neden bahsediyorsunuz?' diyen bir allahın kulu yoktur hiç!

Sayfalarca anlamsız iddianameler yüzünden üç yıldır tutuklu olan gazeteciler, askeriye mensupları ve daha birçok aydınımız nerede diye sormazken, başbakanımız resepsiyon kostümüne istemeyerek bir kravat bağlarken, cumhuriyetin anayasasına ‘vuruş serbest’ iken neyi kutluyoruz? Hanefi Avcılar, Mustafa Balbaylar Silivri deki ‘modern toplama kampı'nda hapisken sokaklarda bayraklar açmak beş yaşındaki Emma’nın giydiği prenses kostümünden daha gerçekçi değildir! Halkımızın Cadılar Bayramı’na büyük ilgisi var, doğdudur; çünkü bizler 87 yıldır kıyafetler ve aksesuarlarla çok iyi işler başarıyoruz olmadığımız gibi davranmak konusunda...

Bu kadar kalbim kırık ve kızgınken dilim dönmüyor ‘Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun, 87 yıllık çağdaşlık devrimimiz hep ayakta dursun!' demeye. Ancak diyorum ki ‘Tebrikler Türkiye Cumhuriyeti, bir Cadılar Bayramından daha AA ile geçtiniz. Kostümler, maskeler bir yana, tavırlar ve drama başarısı akademi ödülü layıkı. Tebrikler Cumhuriyet yürüyüşçüleri, unutmayın yalnızca bir günlük değildir vatandaşlık sorumluluklarınız!

Tebrikler hepimize ve nice mutlu bayramlara...

   
   

1 yorum:

  1. Yine bir yazıda daha gözlerimi doldurmayı başardın. Müthişsin. Sana okuma ve yazmayı öğreten kişi olduğum için ciddi ciddi kendimi özel hissediyorum.= Bu arada arka plan çok çok daha güzel olmuş. Şimdi gayet rahat okunuyor =)

    YanıtlaSil