24 Nisan 2011 Pazar

Doktor Lecter Kendisi için Geri Döndü!

Geçtiğimiz Şubat ayında İletişim Yayınları’ndan çıkan beşinci kitabı Karanlık Oda ile okuyucusunu en gizli korkularıyla yüzleştiren Hakan Bıçakçı; edebiyatımızda örneklerine seyrekçe rastladığımız psikolojik gerilim türünü insanımıza sevdirmeye kararlı gibi gözüküyor.

1978, İstanbul doğumlu genç yazar; 2001 yılında Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü’nü bitirerek oldukça üretken bir yazarlık kariyerine adım atmışa benziyor. Bıçakçı on yıl içerisinde kaleme aldığı beş farklı roman ve sayısız edebiyat dergisinde yayınlanmış çalışmalarıyla edebiyatımızın en başarılı yazarlarından biri olmaya aday.

2007’de yayımlanan romanı Apartman Boşluğu’nda ilham arayan bir müzisyenin akıllılık ile delilik arasında beslenen sanatsal yanını anlatan Bıçakçı, bu kez de kendine dönük bir yamyamlık durumu içerisinde bulunan bir fotoğraf sanatçısının arada kalmış ruh halini ele alıyor. Apartman Boşluğu’nun ana öğeleri olan kâbuslar ve akıl oyunları Karanlık Oda’nın da iç karartıcı ve gergin tonunu yaratan unsurlar. Romanlarında gündelik hayat içerisindeki gizli gerilimi bir tür edebiyat aracı olarak kullanan yazar, “Benim derdim gündelikle” diyor ve ekliyor: “Öyle ortada bulunan, hemencecik seçilebilen büyük dramları sevmiyorum.”

Roman fiziksel olarak kendini yiyen bir fotoğrafçının tuttuğu bir rüya günlüğü kimliğiyle okuyucuya sunuluyor. Roman boyunca kahramanın ne zaman uyanık ne zaman rüyada olduğunu bir türlü kestiremiyor okuyucu; tıpkı isimsiz karakterin kendisi gibi. Büyük bir sergiye hazırlandığından ötürü sanatçı kaygıları taşıyan; üstüne üstlük bir de nefret ettiği alışveriş merkezlerinden birinde fotoğrafçılık yapan karakterin arada kalmış ruh hali, kimlik bunalımı ve bunların getirdiği dış dünyaya yabancılaşma hissi sayfaları çevirdikçe; adeta kendi hayatlarımızdan kesitlerin, en gizli sırlarımızın önümüze konduğu korkunç bir şakaya dönüşüyor.

Karakterin bir ismi olmayışı ise; romanın ikinci bölümünde karşılaştığımız neredeyse komik denebilecek göndermelere zemin hazırlıyor. Kahramanın sergi için hazırladığı çalışmaların, çoğu sanat eserinde olduğu gibi “İsimsiz” şeklinde sunulması ince düşünülmüş, zekice bir ayrıntı. Başkahramanın bir fotoğraf sanatçısı olması da okuyucunun gözden kaçırmaması gereken bir nokta. Durdurmayı başaramayacağımız belki de tek unsur olan zamanı yakalama gücüne sahip fotoğraf makinesi; hayatın sürekliliğine meydan okurken, bir yandan da bizleri yabancılaştıran bir araç. “Fotoğraf sanatı” bir bakıma sürekli olarak anılarını ve hafızasını yoklayan, ancak tüm bu çabaya rağmen etrafından tamamıyla soyutlanmış olan başkahramanın en yalın haldeki karakter çözümlemesi.

Yazarın diğer romanlarına kıyasla, Karanlık Oda karakter ve olay sayısını ince bir elekten geçirmişe benziyor. Şizofren bir başkahramanın, çevresiyle kurduğu sınırlı iletişim ve aklından geçen sınırsız düşüncenin okuyucuyla buluştuğu bir roman bu. Roman için seçilen isim ise karakterin iç dünyasının yanı sıra; profesyonel hayatı nedeniyle sürekli bulunması gereken dışarıdaki dünyayı da yansıtabilmesi açısından tek kelimeyle mükemmel bir seçim.

Yazarın romandaki korku unsurlarını ve fantastik öğeleri gündelik olaylar ve mekânlar ile kısıtlı tutması da romanın okuyucu üzerinde bıraktığı etkiyi bir hayli arttırıyor. Kendinizi en güvende hissettiğiniz mekânların orta yerine inşa edilmiş bir korku tüneli içerisinde buluveriyorsunuz.

Bıçakçı romanını başkahramanın ağzından, bilinç akışı şeklinde kaleme aldığından roman samimi bir üslup taşıyor ve argo kullanımı oldukça sık olarak okuyucu karşısına çıkıyor. Yazarın dili oldukça sade ve duru. Kısa cümleler kurmaya özen gösteriyor yazar. Düşüncelerini ifade etmekte zorlanan, ciddi bir iletişim problemi yaşamakta olan karakterine uzun, sanatlı, karmaşık cümleleri yasaklıyor adeta.

Çorbacıdan alışveriş merkezine, kahramanın ara sıra görüştüğü karakter Ebru’nun dairesinden otel odalarına uzanan romanda hiçbir bölüm, hiçbir kelime boşa gitmiyor. Yavaş yavaş kaçınılmaz sona doğru ilerliyorsunuz. En kibar tabiriyle bir “deli” nin dehşet verici ve keskin portresi; Karanlık Oda, geceleri gündüzlerinin içine akan başkarakter gibi, kendi hayallerinizi gerçekleriniz içinde eritmenize yol açacak, akıcı, genç bir roman.         









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder