7 Nisan 2011 Perşembe

Clearly Punk's not Dead!

Tam tiyatro sezonu sıkıcılaşmaya başladı diye düşünüp, neler kaldı sevgili yönetmenler ellerinizde diyerek göz ucuyla kataloglara, programlara baktığımız sırada DOT tiyatrolarından hepimizi ters köşeye yatıran, soluksuz izlediğimiz inanılmaz bir oyun daha; Punk Rock! Bildiğim kadarı ile oyun sahneleme deneyimi olmayan Rıza Kocaoğlu'nun oyunu sahneye koyacağını, oyuncu kadrosunun çoğu henüz öğrenci olan genç bir gruptan oluşacağını ve canlı müzik performanslarına yer verileceğini okuduğumda 'Punk Rock'a karşı süphe duymuştum, doğru. Ama her zaman olduğu gibi Dot yine ne denli profesyonel bir grup olduğunu ortaya koydu. Hayat boyunca etkisi altında kalacağımı düşündüğüm; cesur, dokunaklı, keskin  bir oyun sundu izleyicisine.




Simon Stephens'ın Punk Rock'ı  Birleşik Krallık'ın Stockport kentinde özel bir okulda okuyan bir grup liseli gencin hayatını anlatıyor.  Aileleri tarafından yalnızca akademik başarıları ve aile ismine olan bağlılıkları ile değerlendirilen gençlerin keskin ve kalp kıran isyanı; sahne tasarımından, müzikal performanslara, oyunculuktan çevirinin kusursuzluğuna kadar seyirciyi sarsmayı başarabilen bir tiyatro şöleni. Kendilerinden babalarının miraslarına saygı göstermeleri, sürekli mutlu ve iyi görünmeleri ve A plus bir ortalamaya sahip olmaları beklenen yedi gencin korkuları, kıskançlıkları, kendileri gibi olmayanı küçümseme istekleri ve tüm bunlar yetmezmiş gibi cinsiyet hormonlarının da kötü zamanlaması her yaştan izleyiciye ulaşmayı başarabiliyor. Gençlerin içinde bulunduğu kaos; olanları sorgulayarak daha az problemli bireyler hallerine gelmelerini önleyerek karakterleri agresifleştiriyor; ve ironik bir şekilde bir türlü uyuşamadıkları ama içinde yaşadıkları dünyaya karşı konumlanıyorlar. Bu dünya ile barışmak yerine şiddet eğilimi göstererek kendilerini koruyorlar. Stephens'ın oyunu Gus Van Saint'in Elephant filmi ile bağdaşıyor. Amerikalı sosyologların sürekli işaret ettikleri gibi başarıya endeksli bir model büyük boyutta kendi şiddetini yaratıyor.

Oyun bir kafes içinde oynanıyor, sahneler ise birbirine canlı performans ile bağlanıyor. Şarkılarda da haykırıyor gençler. Sanki o kafesi parçalayıp çıkmak istiyorlar. Rıza Kocaoğlu oyunu çok iyi sahnelemiş. Burada Pınar Töre'nin kusursuz çevirisinin de büyük payı var. Hiç bir sahne boşa gitmiyor. Adım adım kaçınılmaz sona doğru ilerliyoruz.

Oyunculuklar harika. Ama tabii akılda en çok rolü nedeniyle William'ı oynayan lise arkadaşım Hakan Kurtaş kalıyor. Şu an Mimar Sinan Üniversitesi tiyatro bölümünde öğrenci olan Hakan Kurtaş'ı eminim ileride çok seyredeceğiz. Hem oyunculuğu, hem fiziği, hem de müzikal performansı ile tek kelimeyle olağanüstü. Chadwick ise yine öğrenci olan Mehmetcan Mincinozlu tarafından canlandırılıyor. Mincnozlu gerçekten de bulunmaz bir yetenek. Üstelik canlı performansta bateri de ona emanet. Şeytan tüylü oyuncu diye tanıyacağız onu bundan böyle. Çok zarif bir insan. Diğer dört oyuncu da süperler.

Sezonun ,şu ana kadarki en iyi oyunlarından olan Punk Rock; Tiyatro 0.2 nin sahnelediği Korku Tüneli (The Picthfork Disney) ile başı çekmekte. Oyun sonrası kendimizi; tamamen hikayeye kaptırmış vaziyette uzun bir süre oyundan ve oyunculardan konuşur bulduk.

Siz de sezondan sıkılmaya başladım diyorsanız mutlaka Punk Rock salonunun en ön koltuğunda yerinizi alın. Oyun Haziran sonuna kadar G-Mall'da sahnelenmeye devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder