12 Mart 2012 Pazartesi

Walk-200-miles-in-her-soul

“Solda güneş yükseliyordu, güneye giderken…” şarkısının nakaratı ile gözlerimi açtım. Otobüs dokuz saatlik yolculuğun son safhasına gelmeyi başarabilmiş, son bir mola verebilmek için yavaşça peronuna çekilmişti. İstanbul’un korkunç soğuğundan sıyrılabilmenin ve günler sonra “samimi” bir güneş görebilmenin verdiği dayanılmaz hafiflik ile kendimi hiç olmadığım kadar aktivist hissettiğim bir 8 Mart günü, İzmir il sınırında başlamak üzereydi.
Dünyanın dört bir yanında büyük bir heves ve dürüst olmak gerekirse, “kızgınlık” ile kutlanacak olan bir başka Kadınlar Günü daha gelip çatmıştı. ABD’de bir gelenek haline gelmiş “Walk-a-mile-in-her-shoes” etkinliğinin magazinsel bir uyarlaması olan “Sıkıysa Topuklu Giy” organizasyonuna katılmak ve organizasyonu kendi gözlerimden anlatabilmek için yola koyulmuştum. Bir başka hayal kırıklığı daha yaşayacağımı bilmeden toparlandım, hazırlandım ve etkinliğin planlandığı Forum Bornova’ya doğru adımlarımı sıklaştırdım. Sıkıysa Topuklu Giy etkinliği kadına yönelik şiddete dikkat çekebilmek ve eşitlikçi toplumsal mesajlar verebilmek için kırmızı topuklu ayakkabılarla izleyici karşısına çıkacak birkaç medyatik erkeğin katılımından ibaretti. Organizasyon hakkında –nedendir bilinmez- bilgi vermeyi reddeden görevliler ve “press-kit” ler yardımıyla dahi neler olup bittiğini tam olarak idrak edemeyen basının da katılımıyla DJ The Girl from Ipanema’sını çaldı ve insanlar kameralı telefonlarını çıkarıp sahne başına kuruldular.
     İlk olarak topuklu ayakkabıları ve tuhaf sırıtışıyla her adımda “tesadüfen” sendelemeyi başarabilen bir erkek ve heyecanlı bir kadın sunucu karşımıza çıkıp günün anlam ve önemini tamamen ayaklar altına alarak, tarihin en anti-feminist program açılışına imza attılar. “Kadınlığın sembolü topuklu ayakkabı”, “Kadın konuşamaz, kadın susar. Öyleyse biz erkekler konuşalım!” sözleri ve “Yediyordu Elif kağnısını!” okuma bayramı ses tonuyla okunan şiirlerin ardından podyuma ilk çıkan katılımcı TV oyuncusu Şevket Çapkınoğlu oldu. Şovun ardından kendisiyle konuşma şansı bulabildiğim Çapkınoğlu etkinliği nasıl bulduğu hakkındaki soruma dürüst ve gerçekçi bir cevap vermeye çalışarak, “Tüm bu etkinliğin basında ses getireceğine hiç şüphe yok. Aramızda Nuri Alço gibi pek çok önemli sanatçı bulunmakta. Tabii kırmızı ayakkabılar bir günde şiddeti yatıştırmayacak, ancak yine de burada bulunmaktan memnunum” yanıtını verirken, Walk-a-mile-in-her-shoes organizasyonu hakkında bilgisi olup olmadığı ve bu tarz bir etkinliğe tekrar katılıp katılmayacağı yönündeki sorularımı da yanıtlarken dikkatliydi, “ABD’de her yıl düzenleniyor, evet. Erkekler topuklu ayakkabılar ile 1.5 kilometre kadar koşuyorlar. Bu bir özür mü, eğlence mi yoksa empati mi bilmiyorum; ancak popüler olduğu, ilgi çektiği kesin. Bu tarz bir etkinliğe niçin katılmayayım ki! Doğru olanı yapmak, doğru şeye dikkat çekmeye çalışmak için sembolün pek de önemli olmadığını düşünüyorum” şeklinde konuştu. Topuklu ayakkabılarla kendini nasıl hissettiği ve İngilizce “kendini onun yerine koymak” anlamına gelen “in her shoes” deyimi hakkında da, “Kendimi rahatsız, tuhaf ve savunmasız hissettim. Eğer bu his kadın olmak demekse, bunun gibi tüm aktivitelerde başı çekmeye hazırım” diyerek sözlerini noktaladı. Podyumun en popüler isimlerinden olan modacı Barbaros Şansal ise topuklu ayakkabılar ve kadın olmak ile ilgili, “Topuklu ayakkabılara defilelerimden ötürü zaten alışığım. Bir türlü alışamadığım tek şey iktidarın “aileyi koruma” adı altında “kadına çektirmesi” dir. Bizim topuklu giymemiz iktidarın çıplak ayakla gezmesi gibidir” açıklamasında bulundu. Türk filmlerinin tokmakçısı olarak hatırladığımız eski manken Engin Koç ise Şansal’ın aksine topuklu ayakkabılar ile oldukça zorlanan isimlerden bir başkasıydı. “Topuklu ayakkabılar içerisinde ne kadar mukaddes olduklarını tekrar anladığım tüm kadınların 8 Mart’ını yürekten kutluyorum!” diyen Koç ayakkabılarını ellerine alarak sözü “günün adamı” Nuri Alço’ya bıraktı. Bu tarz etkinliklerin Türkiye’de neleri değiştirebileceği konusundaki soruma, “Sanatçılar bir şekilde örnek alınmayı başarabiliyorlar. İnsanlar onları izliyor, dinliyor ve merak ediyor; ben değişimin gerçekleşebileceğine inanıyorum. Yıllardır yaptığım birçok filmde kadın düşmanı, bugün tam olarak eleştirilen tipi canlandırdım. Eminim buradaki izleyici benim duruşumdan ayrı bir haz alıyordur. Bir şekilde bu da amacımıza hizmet ediyor” açıklamasını yaptı. Kadınlar gününün kutlanmaya başlaması ve kısa arka planına da değinen Alço, “Kadın hak ve özgürlüklerinin hatırlanması ve korkusuzca ifade edilebilmesi için yüzden fazla kadının ölümünden doğan “yılın tek bir günü” oldukça yetersiz. Yalnızca “anne” lerimizin kutsallığı bile sonsuza dek her gün kadınlarımızı yüceltmeye ve hayatlarımıza kattıkları mucizeleri kutlamaya değer” şeklinde konuştu. Alço’ya göre daha karamsar konuşan modacı Şenol İpek ise “Tabi ki topuklu ayakkabılar ve podyum yürüyüşleri yeterli değil. Şiddet ve cehaleti çözebilecek tek yolun eğitim ve cesaret olduğuna inanıyorum. Atılan her adım ileriye yöneliktir, bugün attığımız gibi; ancak bu tarz eylemler semboliktir” açıklamasını yaptı. Ödül töreni ile son bulan organizasyonda Profesör Doktorlar Özdemir ve Hülya Nutku kadına yönelik şiddet ve düşmanlığa karşı yaptıkları katkılardan dolayı onurlandırılırken. Prof. Dr. Hülya Nutku, “ Dayak ve şiddet eğitimsizlik ürünüdür. Dünyanın birçok yerinde halen yalnızca kız oldukları için çocuklarını gömen aileler mevcut. Bu ayıbın son bulması kadınların da işbirliğiyle mümkün olacaktır” mesajı vererek, “Erkekler vurmayın, kadınlar susmayın!” açıklamasında bulundu.
Beklendiği kadar ilgi görmeyen, Nuri Alço gibi “ağır abi” lerin topuklu ayakkabıları dahi giymeye çekindiği, herkesin “Kadınlar gününü kutluyorum, kadın olmak çok zor” gibi demeçler verdiği sıradan bir etkinlikti Sıkıysa Topuklu Giy organizasyonu. En modern erkeğin bile İngilizce deyim anlamıyla “her shoes” içine girmeden anlayamayacağı dertleri vardı kadınların. Bizlere vurmaktan, “fahişe” damgası yapıştırmaktan çekinmeyen, sürekli olarak “eksik” ve “zavallı” olduğumuza işaret eden, kadın yerine “hanım”, “bayan” gibi sözcükler kullanarak bizleri sınırlayan erkeklerin topuklu ayakkabılara girmeye çalışması bir adım mıdır bilinmez. Güneşin pırıl pırıl parladığı, lüks restoranlar ve 5D sinemalarla çevrili Forum Bornova’da Kadınlar Günü işte böyle kutlandı.
Kara bulutlar ve fırtına altında, 11 Mart günü Kadıköy mitingi ise bambaşka bir hikâyeydi. Feminist Kadınlar Çevresi, İlerici Kadınlar, İmece Kadın Sendikası, Kadın Emeği Kolektifi, Sosyalist Kadın Meclisleri, Üniversiteli Genç Kadınlar& LÖBlü Kadınlar gibi onlarca örgütü temsil eden kadın seli Pazar öğleden sonra tefler, etnik kostümler, pankartlar ve şarkılarla caddeleri sarmıştı. “Cinderella gitme baloya, 8 Mart’ta haydi alana!”, “Gelsin baba, gelsin koca, gelsin cop! İnadına alana!”, “Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa!”, “Merhaba ben kadın. Hanım kardeş az önce çıktı!” , “4+4+4 Haydi Kızlar Kocaya!” gibi yüzlerce pankartla yürüyordu kadınlar. Kendisiyle konuşma fırsatı bulduğum Genç Üniversiteli Kadınlar Örgütü Üyesi Seval Arslan gözlerini devirerek baktı bana Kadınlar Günü, kadın olmak dediğimde, “Her şeye karşı yürüyorum bugün!  Sevgilim erkek değil anlasınlar istiyorum, bir şeyleri kirlendiyse yıkasınlar istiyorum. Çocukların kreşe, kadınların işe gitmesini istiyorum” diyordu bana. İlginçtir ki içlerinde topuklu ayakkabı giyen bir kadın dahi yoktu. Bugün kadın ya fırtına altında ölüp gidecek, ya da güneşli yerlerde prensinin onu öpmesini bekleyecekti. Brown haklıydı günün sonunda, “It is man’s World” sözü yerindeydi galiba…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder